Tasarrufun İptali Davaları

Fatma Arayıcı



TASARRUFUN İPTALİ DAVALARI

Fatma Arayıcı

Tasarrufun iptali davası; borçlunun mal varlıklarını, alacaklılarının kendisine karşı yürüteceği takipleri semeresiz bırakma amacıyla kötü niyetli bir şekilde -mal kaçırma saiki ile- elinden çıkardığı durumlarda söz konusu olmaktadır.

Tasarrufun iptali davası İİK 277. vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu dava yolu ile borçlunun alacaklılardan mal kaçırma saiki ile yapmış olduğu işlemler hükümsüz sayılarak, borçlunun elden çıkardığı mal varlıkları üzerinde alacaklıya cebri icra yolu ile alacağını elde etmesi sağlanmaktadır. İptal davasının, üçüncü kişinin elden çıkardığı malların yerine geçen değere ilişkin olması durumunda üçüncü kişi nakden tazmine mahkûm edilir (İİK m. 283/2).

İptal davasında davacı taraf, alacağını icra takibi ile tahsil edemeyen ve borçlu hakkında kesin veya geçici aciz vesikası alan alacaklı davacı taraf iken; davalı taraf, mal kaçırma saiki ile mallarını devreden borçlu ve borçlunun muvazaalı devir işlemini el ve fikir birliği içinde yaptığı üçüncü kişilerdir.

TASARRUFUN İPTALİ DAVASINDA GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME

Tasarrufun iptali davalarında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleri’dir. İşbu dava, İİK m. 281 uyarınca basit yargılama usulü ile görülür. Tasarrufun iptali davaları, taşınmazın aynına ilişkin bir dava olmayıp, kişisel bir dava olması sebebiyle; genel yetki kuralları çerçevesinde davalılardan herhangi birinin yerleşim yerinde açılabilir.

TASARRUFUN İPTALİ DAVASININ ŞARTLARI

  1. İptali davası açılabilmesi için davacı alacaklı ile davalı borçlu arasındaki borç, gerçek bir hukuki ilişkiye dayanmalıdır.
  2. Tasarrufun iptali davasının görülebilirlik şartlarından biri de borcun tasarruftan önce doğması şartıdır.
  3. Alacaklı tarafından borçlu hakkında kesin (İİK m. 143) veya geçici (İİK m.105) aciz vesikasının alınmış olması gerekmektedir. Ancak aciz belgesinin davanın her aşamasında sunulabilmesi mümkündür.

‘’…Dairemizin yerleşik uygulamasına göre kesin ya da geçici aciz vesikasının yargılamanın her aşamasında hatta temyiz aşamasında da verilebileceğinden mahkemece aciz vesikasının sunulması için kesin süre verilmesi de yerinde olmamış…’’ (17. HD. E. 2016/18351 K. 2019/5267 T. 29.4.2019)[1]

''...Dava, İİK.nun 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkin olup, bu tür davaları elinde kat'i yada geçici aciz belgesi bulunan alacaklılar açabilir. Aciz belgesi davanın dinlenebilme (görülebilme) koşulu olup mahkemece re'sen (kendiliğinden) göz önüne alınması gerekir. Aciz belgesinin dava açılmadan dava açıldıktan sonra veya temyiz aşamasından ve hatta hükmün Yargıtay'ca onanmasından (veya bozulmasından) sonra bile sunulma olanağı vardır...'' (17. HD., E. 2008/113 K. 2008/1353 T. 18.03.2008)[2]

  1. Borçlu hakkında başlatılmış icra takibinin bulunması ve kesinleşmiş olması gerekir. Ancak Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere; icra takibinin, tasarrufun iptali davasının açılma tarihinden sonra başlatılabilmesi de mümkündür.

“…Tasarrufun iptali davasının açıldığı gün (ya da daha sonra) icra takibinin başlatılmasının mümkün olduğu, böyle bir durumda mahkemece davacı tarafından yapılmış bir icra takibi bulunmadığı gerekçesi ile iptal davasının reddine karar verilemeyeceği…” (17. HD. 26.11.2012 T. 6703/13012)[3]

 

‘’…HGK’nun 28/03/2012 tarih ve 2012/17-25 Esas ve 2012/241 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere icra takibinin sonradan başlatılması ve aciz halinin belirlenmesi dahi mümkündür…’’ (17. HD., E. 2012/6703 K. 2012/13012 T. 26.11.2012)[4]

 

“…Tasarrufun iptali davasında varlığı zorunlu bulunan icra takibinin, dava tarihinden önce yapılmış olması bir zorunluluk olmadığından icra takibinin dava tarihinden sonra yapılabileceği, önemli olan yargılama aşamasında borçlu hakkında icra takibinin varlığı olduğunu…” (17. HD. 11.03.2013 T. 5718/3199)[5]

 

TASARRUFUN İPTALİ DAVASINA KONU OLABİLECEK TASARRUFLAR

 

İcra ve İflas Kanunu, iptal davasına konu olabilecek tasarrufları üç ayrı grup halinde 278, 279, 280. maddelerinde düzenlemiştir. İptali talep edilen tasarrufun hangi madde kapsamına girdiği ve hangi hukuki sebeple iptal edileceğini belirlemek hâkimin görevi olduğundan; davacı tarafından, belirtilen maddelerden birine dayanılmış olsa dahi hâkim diğer maddelere göre de iptal kararı verebilmektedir.

 

İvazsız Tasarrufların Butlanı (İİK m. 278):

1. Karı ve koca ile usul ve füru, sıhren üçüncü dereceye kadar (bu derece dâhil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar,

2. Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler,

3. Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartiyle irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleri kanunen bağışlama hükmünde olup iptale tabidir.

 

‘’…Davalı borçlu... ile davalı ... kardeş olduğundan yapılan tasarruf iyiniyet ve bedel farkı gözetilmeksizin bağışlama hükmünde olup iptale tabidir…’’ (17.H.D. 2015/9261 E. 2017/10479 K)[6]

‘’…Davalı 3. kişi olan ...'ın davalı borçlunun damadı olması, İİK 278/1 hükmünde belirtilen akrabalık ilişkilerine göre borçlu tarafından yapılan bu bağışın İİK'nun 278/1.-280 maddeleri uyarınca iptali gerektiğinden, davanın kabulüne karar verilmesi…’’ (17. HD. E. 2015/18867 K. 2018/4800 T. 9.5.2018)[7]

 

‘’…Dava konusu satışın ivazsız olmadığı, üçüncü kişi ile borçlu arasında tasarrufun iptalini gerektirecek bir akrabalık ve yakınlık olduğu davacı tarafından ispatlanmamış olmakla birlikte İİK'nun 278/3-2 bendine göre akdin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitlerin batıl olacağı belirtildiği halde mahkemece dava konusu taşınmazın satış tarihindeki değeri belirlenerek böyle bir değerlendirmenin yapılmadığı anlaşılmaktadır. Yapılacak iş, konusunda uzman bilirkişiler aracılığı ile dava konusu taşınmazın … tarihindeki değeri belirlenerek, davalı ...'in çektiği konut kredisi ve ödemeler de dikkate alınarak ivazlar arasında bir mislini aşan bir bedel farkı olup olmadığı tesbit edilerek, oluşacak sonuca göre karar vermekten ibarettir…’’(17. HD. E. 2016/7571 K. 2019/5317 T. 30.4.2019)[8]

Acizden Dolayı Butlan (İİK m. 279):

1. Borçlunun teminat göstermeyi daha önce taahhüt etmiş olduğu haller hariç olmak üzere borçlu tarafından mevcut bir borcu temin için yapılan rehinler,

2. Para veya alışılmış ödeme vasıtalarının dışında bir şekilde yapılan ödemeler,

3. Vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler,

4. Kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için tapuya verilen şerhler batıl olup iptale tabidir.

 

Zarar Verme Kastından Dolayı İptal (İİK m. 280):

Malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu malî durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren hâllerde iptal edilebilir. Tasarruftan yararlanan üçüncü kişinin, gereken dikkati göstererek borçlunun mali durumunu ve zarar verme kastını anlayabilecek durumda olması bu şart için yeterli kabul edilmektedir.

 

Borçlunun karı veya kocasının, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri hısımlarının, evlat edineni veya evlatlığının, borçlunun mali durumunu ve mal kaçırma kastı ile devir işlemleri yaptığını bildiği farz olunur. Ancak borçlu ile işlemde bulunan üçüncü kişiler, borçlunun mali durumunu ve alacaklılarına zarar verme kastını bilmediklerini ispatlarsa iptal davasının dinlenmesini engelleyebilirler.

 

‘’…Borçlu ile işlemde bulunan üçüncü kişinin (ya da; üçüncü kişi ile işlemde bulunan dördüncü kişinin) aynı köyden olmaları halinde, üçüncü (ya da dördüncü) kişinin, borçlunun mal kaçırma kastını bilmediğinin kabul edilmesinin, hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceğini…’’ (15. HD. 6176/4066 25.03.2013 T.)[9]

 

‘’…Borçlunun gelini olan davalının, borçlunun durumunu ve maksadını bilmesinin, hayatın olağan akışına uygun olacağını..’’(15. HD. 6234/6232 23.12.1992 T.)[10]

 

‘’Borçlu ile işlemde bulunmuş olan üçüncü kişinin, borçlunun ‘iş ar­kadaşı/ticari ilişkisi bulunan kişi’ olması halinde, bu kişinin borçlunun içinde bulunduğu mâli durumu ve alacaklarına zarar verme kastını bilmesi gereken konumda bulunduğundan, borçlu ile bu kişi arasındaki işlemin -İİK. 280/I ve II uyarınca- iptaline karar verilmesi gerekeceğini…” (17. HD. 8013/3611 18.04.2011 T.)[11]

İcra ve İflas Kanunu’nda tacir olan borçlular için özel bir durum düzenlenmiştir: Borçlu/tacir, ticari işletmesinin önemli bir kısmını, işyerindeki ticari mallarının tamamını veya önemli bir kısmını devretmiş veya satmışsa, alacaklılarına zarar verme kastı ile hareket ettiği kabul edilmektedir. Borçludan bu malları devir veya satın alan, ticari işletmesini veya iş yerini sonradan işgal eden üçüncü kişinin ise borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastını bildiği kabul edilmektedir. Bu karinenin çürütülme şekilleri de kanunda belirtilmektedir:

 

  1. Borçlu ya da üçüncü kişinin devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay önce bu durumu tasarrufun iptali davasını açan alacaklıya yazılı olarak bildirdiklerini,
  2. Devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay önce bu durumu, ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhalar asarak ve Ticaret Sicili Gazetesiyle, bu mümkün değilse bütün alacaklıların öğrenmelerini sağlayacak şekilde ilan ettirdiklerini ispat ettikleri takdirde söz konusu karine çürütülebilmektedir.

 

‘’…İşyerini devir alan şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar kastını bildiği ve borçlunun da ızrar kastı ile hareket ettiği kabul olunacağından, mahkemece tasarrufa konu satışların, ticari işletme devri niteliğinde olup olmadığının tartışılarak, satılan emtianın ticari işletmenin tamamını veya mühim bir kısmını teşkil edip etmediğinin araştırılması, bu hususta bilirkişi incelemesi yapılarak borçlu davalının ticari kapasitesinin belirlenmesi, yapılan satışların borçlunun ticaret hacmine göre normal olup olmadığının saptanması, bunun yanında üçüncü kişi konumunda olan davalının da ticari kapasitesinin araştırılıp, büyük miktarda mal alımının olağan olup olmadığının belirlenmesi, olayda İİK.nun 280/son maddesinin uygulama yeri olup olmadığının irdelenmesi, ondan sonra toplanan ve toplanacak tüm delillerin birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekeceğini…’’ (17. HD. 2021/5218 26.04.2012 T.)[12]

 

TASARRUFUN İPTALİ DAVASINDA HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE

 

İptal davasının, tasarrufun yapıldığı tarihten itibaren beş sene içerisinde açılması gerekmektedir (İİK m. 284)

 

Aynı zamanda kanunda; dava konusu tasarrufun, takip konusu alacağın doğumun­dan sonra olması koşulu ile m. 278’de öngörülen iki sene, m. 279’da öngörülen bir sene ve m. 280’de öngörülen beş sene içerisinde yapılması gerektiği düzenlenmiştir. Bu süreler, tasarrufun iptale tâbi olup olmadığını belirlemek için düzenlenmiştir.

 

Alacaklı, borçlunun adreslerine hac­ze veya takip kesinleşmeden mahkemeden ihtiyati haciz kararı ala­rak ihtiyati hacze gitmiş ve haczedilen mallar satıldığında alacağı karşılan­mamışsa, kesin aciz belgesi (İİK m. 143) alarak iptal davası açabilmektedir. Veya borçlunun adreslerine hacze giden alacaklı, kesin aciz belgesi hükmünde olan ‘’borçlunun haczi kabil ma­lına rastlanmadığını’’ belirten haciz tutanağına dayanarak iptal davası açabilmektedir. Bu durumlarda İİK m. 278-279’da düzenlenen sürelerin başlangıcı ‘’haciz tarihi’’ olmaktadır. Eğer borçlu iflâs etmişse, borçlunun iptale tâbi tasarrufları için kanunun öngördüğü sürelerin başlangıcı ‘’iflâsın açılma tarihi’’ (İİK m. 165) olmaktadır.

 

İİK m. 284’de düzenlenen süre ise iptale tabi olduğu belirlenen tasarruf için açılacak olan iptal davasının beş yıl içerisinde açılması gerektiğini belirtmektedir.

 

Eğer bu beş yıllık süre geçmişse ve iptali talep edilen tasarruf İİK m. 278, 279 ve 280’deki sürelere uygunsa alacaklı Türk Borçlar Kanunu m. 19’a dayanarak muvazaa davası açabilecektir. Çünkü bu dava süreye bağlı değildir. Ancak alacaklının muvazaayı her türlü kanıtla ispat edebilecek durumda olması gerekmektedir.

 

İİK'nın 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılırken, muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar. Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü İİK'nın 277 ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkân verdiği tasarruflardır. Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK'nın 283/1. maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir. (17. HD. E. 2016/16164 K. 2019/4087 T. 3.4.2019)[13]

 

 

Kaynakça

 

Pekcanıtez, H. Atalay, O. Sungurtekin Özkan, M. Özekes, M. İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, 2019 s:551-565

 

Uyar, T. Tasarrufun İptali Davaları (İİK. m.277-284), Bilge Yayınevi, Ankara, 2017

 

Uyar, T. Tasarrufun İptali Davalarında “Tasarrufun İptaline Karar Verilmesi” Konusunda Ortaya Çıkan Bazı Sorunlar, TBB Dergisi, 2018 (135) s:518-576

 

 

 

 

[1] Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/18351 Esas 2019/5267 Karar 29.4.2019 tarihli kararı

[2] Yargıtay 17. Hukuk Dairesi,2008/113 Esas 2008/1353 Karar 18.03.2008 tarihli karar

[3] Yargıtay 17.Hukuk Dairesi 2012/6703 Esas 2012/13012 Karar 26.11.2012 tarihli karar

[4] Yargıtay 17.Hukuk Dairesi 2012/6703 Esas 2012/13012 Karar 26.11.2012 tarihli karar

[5] Yargıtay 17.Hukuk Dairesi 5718/3199 11.03.2013 tarihli karar

[6] Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/9261 Esas 2017/10479 Karar

[7] Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2015/18867 Esas 2018/4800 Karar 9.5.2018 tarihli karar

[8] Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/7571 Esas 2019/5317 Karar 30.4.2019 tarihli karar

[9] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 6176/4066 25.03.2013 tarihli karar

[10] Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 6234/6232 23.12.1992 tarihli karar

[11] Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 8013/3611 18.04.2011 tarihli karar

[12] Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2021/5218 26.04.2012 tarihli karar

[13] Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2016/16164 Esas 2019/4087 Karar 3.4.2019 tarihli karar