Boşanma Halinde Ziynet ve Çeyiz Eşyalarının Hukuki Durumu



BOŞANMA HALİNDE ZİYNET VE ÇEYİZ EŞYALARININ HUKUKİ DURUMU

Sinem Erbayrak

Ziynet eşyası altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılmış olan ve insanlarca takılan süs eşyası anlamına gelmektedir. Düğünde eşlere takılan takılar ve değerli eşyalar ziynet eşyası olarak nitelendirilmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun 220. maddesine göre ziynet eşyası kişisel mal niteliğindedir ve yine 226. maddeye göre boşanma sonucu ziynet eşyaları diğer tarafta kalan eş, dava açarak bu alacağını talep edebilir. Peki, böyle bir durumda ziynet eşyasının hukuki durumu nasıl belirlenmektedir?

 

Geçtiğimiz yıllarda yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre düğünde takılan her türlü ziynet eşyası aksine bir örf ve adet bulunmadıkça kadının kişisel malı sayılmakta idi. Şöyle ki erkek eşin bu ziynet eşyaları üzerinde hiçbir hak sahipliği bulunmamakta idi. Bahsi geçen Yargıtay kararlarına örnek vermek gerekirse;

 

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2014/21125 E. ve 2015/17417 K. sayılı kararında;

”…Kural olarak düğün sırasında takılan ziynet eşyaları, kim tarafından, kime takılırsa takılsın, kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı sayılır. Ne var ki mahkemece; tarafların düğünlerinde damada takılan 1 adet bilezik, 4 adet yarım altın, 47 adet çeyrek altın damada ait olduğu kabul edilerek sadece kadına takılan altınlar yönünden kabul kararı verilmiştir. O halde mahkemece yapılacak iş; hükme esas alınan bilirkişi raporunda, düğün sırasında geline ve damada takıldığı tespit edilen tüm takılar yönünden kadının açtığı davanın kabulüne karar verilmesi olmalıdır…

 

 Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 2010/6059 E. ve 2010/12297 K. sayılı kararında;

“…Evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun kadına bağışlanmış ve ona ait sayılır. Dava konusu kadına ait altınlar koca tarafından bozdurulup farklı maksatlarla kullanılmış olabilir. Çeşitli nedenlerle (balayı masrafları, evin ihtiyaçları, düğün borçları ve bunun gibi başka masraflar) koca tarafından bozdurulan bu altınların karşılığının hibe edilmediği müddetçe kadına iade edilmesi zorunludur. Ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiğinin, kadının isteği ve onayıyla ziynet eşyalarının bozdurulup ev ihtiyaçları için harcandığının davalı tarafça kanıtlanması halinde davalı koca düğünde takılan ziynet eşyalarını iade etmekten kurtulur. Dava konusu olayda davacıya ait olduğu anlaşılan ziynetlerin evliliğin devamı sırasında bozdurulduğu ve evin ortak giderlerine harcandığı davalı koca tarafından kabul edilmektedir. Bu durumda ispat yükü davalı kocada olup, davacı kadının kendi rızası ile bir takım ziynet eşyalarını verdiği davalı koca tarafından ispatlanamamıştır. Ancak varlığı davacı tarafından kanıtlanan ziynet eşyaları yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle reddine karar verilmesi doğru değildir...” 

 

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2014/8085 E. ve 2014/19072 K. sayılı kararında;

“….Evlilik sırasında kadın takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun ona bağışlamış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu durumda ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiğinin, kadının isteği ve onayı ile bozdurulup harcandığının kanıtlanması halinde koca almış olduğu ziynet eşyalarını iadeden kurtulur. Bozdurulan ziynet eşyalarının rıza ile ve iade şartı olmaksızın verildiğini koca ispatlamak zorunda olup koca bu durumu ispat edemediğinden, bozdurulan ziynet eşyalarını davacı (kadına)’a iade ile mükelleftir…”

 

Durum böyle iken Yargıtay Hukuk Genel Kurul’unun son içtihadı ile görüş değiştirmiştir. Buna göre; kadına takılan ziynet eşyalarının tümü kadına ait olup erkeğe takılan ziynet eşyalarından “kadına özgü olmayanlar” erkeğe ait olacak, “kadına özgü olanlar” ise kadına ait olacaktır. Erkek ve kadına takılmak yerine bohça/sandık içine bırakılan para ve ziynet eşyaları ise iki taraf arasında eşit paylaşıma konu edilecektir.  

 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/3-1040 E. 2020/240 K. sayılı kararında;

“…Ziynet; altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılmış olup; insanlar tarafından takılan süs eşyası olarak tanımlanmaktadır. Ziynet eşyasını evlilik münasebetiyle gelin ve damada verilen hediyeler olarak tanımlamak mümkündür. Bu bağlamda, bilezik, altın kelepçe, kolye, gerdanlık, takı seti, bileklik, saat, küpe ve yüzük gibi takılar, ziynet eşyası olarak kabul edilmektedir.

Kadına özgü ziynet eşyaları; eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir âdet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, kadına özgü ziynet eşyası niteliğindeki bilezik eşler arasında aksine bir anlaşma veya bu konuda yerel bir âdet bulunmadıkça evlilik sırasında kim tarafından hangi eşe takılmış olursa olsun kadın eşe bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır...”

 

SONUÇ:

 

Ziynet eşyası olarak nitelendirilen ve eşlere takılan takılar Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre kime takılmış olursa olsun ve niteliğine bakılmaksızın kadına ait sayılmakta idi. Ancak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun içtihadı ile birlikte görüş değişikliğine gidilmiş olup ziynet eşyasının kime takıldığı önem arz etmeksizin yalnızca “kadına özgü olanların” kadına ait sayılacağı kabul edilmiştir.  Kadına takılan tüm takılar kadına ait olmakla birlikte erkeğe takılan ve kadına özgü olmayan para, gram-çeyrek-tam altın gibi ziynet eşyaları erkeğe ait olacaktır.

 

KAYNAKÇA:

  1. DURAL Mustafa, ÖĞÜZ Tufan, GÜMÜŞ M. Alper: Türk Özel Hukuku Cilt 3 Aile Hukuku
  2. YARGITAY 3. HD. E.2014/21125, K.2015/17417
  3. YARGITAY 6. HD. E.2010/6059, K.2010/12297
  4. YARGITAY 2. HD. E.2014/8085, K.2014/19072
  5. YARGITAY HGK, E.2017/3-1040, K.2020/240